24 Ekim 2016 Pazartesi

Bir çocuk değişir, dünya değişir.

Tintin, tahminimce 1,5 – 2 yaşlarında dünya tatlısı bir kedi. Onunla geçen kış, sitemizin bahçesinde tanıştık. Çok zayıf ve yorgun görünüyordu. Boynunun altında ve sırtının birkaç yerindeki yaralar göze çarpıyordu. Çok şanslıyım ki 1 sene önce taşındığım bu sitede veteriner bir çift oturuyor. Hemen onlara durumu haber verdim, sağ olsunlar ilgilendiler. Yarılarına bakım yapılıp, karnı doyurulduktan sonra keyfi yerine geldi. Bana alıştı. Artık her işten dönüşümde beni kapıda karşılar olmuştu. Oğlumla beraber yemeğini veriyor, biraz oynuyorduk. Bu bizim rutinimiz olmuştu.

Baharla birlikte sitenin çocukları bahçede daha çok vakit geçirmeye başladırlar. Ve sizlerin de tahmin edebileceği gibi annelerin çocuklarına ikazları başladı. “aman kızım elleme, oğlum uzak dur, evladım ısırır bak”

Yılmadan usanmadan anlattım, “n’olur çocukları hayvanlardan soğutmayın, zarar vermez, çocuklarınız mikrop kapmaz, ısırmaz…..”
Bir süre sonra herkes alıştı Tintin’e
Artık işten döndüğümde karnı tok oluyordu, bir köşede oyun oynamaktan yorulmuş, uyuyor buluyordum kendisini. Komşularım da onunla ilgileniyor, çocuklar başını okşuyordu.
İsmini de çocuklar koydu. Sebebi tintintin yürümesiymiş. Artık ne demekse :)


Tintin hiçbir hayvanı evlat edinmemiş ve etme ihtimali olmayan bir çok ailenin çocuğuna hayvan sevgisini öğretti. Evlerine olmasa bile, bir canlının sorumluluğunu aldılar, onu beslediler, sevdiler. Dünyanın sadece bize ait olmadığını anlayıp empati yapmayı öğrendiler.
Hatta birisi bana “Nurşah abla, ben büyüyünce kedi doktoru olacağım, bütün kedileri iyileştirip, onlara bir sürü oyuncak alacağım” dedi.

Ne demişler bir çocuk değişir, dünya değişir.


10 Haziran 2016 Cuma

Kedilerle Yolculuk

Merhaba sevgili kediciler,
Şimdiye kadar sizlere mesleğimden hiç bahsetmedim. Lojistik ve uluslararası taşımacılık yapıyorum. Bu ayki yazımda mesleki tecrübelerimden yararlanıp, sizlere evcil hayvan,  özellikle kedi ile yolculuk yaparken neler yapmalıyız, kurallar nelerdir, yükümlülüklerimiz nedir bunlardan söz edeceğim.
Öncelikli olarak yapmamız gereken, rezervasyon yaptırırken mutlaka yanımızda evcil hayvan olacağını belirtmek olmalı. Bunun nedeni, uçağa en fazla iki hayvan kabul edilmesidir. Eğer kontenjan dolmuşsa bir sonraki uçağa bilet almak mantıklı olacaktır.

Bunun dışında eğer uçakta köpek veya kuş varsa sizin kedinizi kabul etmeyeceklerdir.
Daha sonra gidilecek ülkenin özel şartları olup olmadığı kontrol edilmelidir. Konsolosluklar bu konuda yardımcı oluyor. Avrupa Birliğine üye olmayan ülkelerden Avrupa Birliği (EU) ülkelerine seyahat edecek olan evcil hayvanlar (kedi, köpek v.b.) için Inaktiv kuduz aşısı yapılması , bu aşıdan en erken 30 gün sonra antikor titrasyon ölçümü yapılması zorunludur. Bu işlemlerin yapıldığına dair “Aşı Karnesi”nde işlemin yapıldığı tarih ve geçerlilik süresinin yer alması gerekmektedir. Bunların yanı sıra kedinizde mutlaka mikro çip bulunması gerekiyor.  Kullanılacak çiplerin İSO 11784 veya  İSO11785 belgeli olmasına dikkat edin.

Ayrıca, maalesef hamile veya 12 haftadan küçük kedileri uçağa bindirmeye çalışan zihniyetler var. Bunların amacı zaten belli. Bu gibi durumlar yaşanmaması  ve evcil hayvan ticaretini önlemek amacıyla veteriner raporunda yaş ve gebelik durumu yazması gereklidir.
Bu arada belirtmekte fayda var, uçaklarda yolcu beraberinde kedi, köpek ve küçük ötücü kuşlar taşınabiliyor. Maalesef her köpek taşınamıyor çünkü kabı ile birlikte hayvanın ağırlığı 8 kilogramı geçmemeli. Ayrıca, genel olarak 50-55 cm’den daha büyük taşıma kaplarını kabul etmiyorlar. Size tavsiyem rezervasyon yaptırırken bu şartları sormanız olacaktır. Eğer hayvan sevmeyen bir kabin memuru ile karşılaşırsanız her şeyi sorun edebilir. Bu kedi agresif deyip uçağa kabul etmeme hakkı var.

Gelelim ücret konusuna…
Tabi ki ekstra bir ücret var, hakkınız olana maksimum bagaj ağırlığını geçmeseniz bile (benim kullandığım hava yolları şirketlerinde hep böyle oldu). Belirlenen ücret brüt ağırlıkla (kap+kedi) orantılı oluyor.

Kediler için bilinmesi gerekenler bunlar. Ayrıntıları hava yolu şirketinizden öğrenebilirsiniz J

7 Nisan 2016 Perşembe

Kedilerin Çocuklar Üzerindeki Etkileri

Merhaba sevgili kediciler,
Uzun bir aradan sonra yeniden buluşmak çok güzel. Takip edenleriniz varsa bilirler, Kabak isimli beş yaşında dört ayaklı bir kızım ve Kayrahan isimli 3 yaşında iki ayaklı bir oğlum var. Oğlumu büyütürken bir çok olumlu olumsuz tepkiyle karşılaştım. Kimileri kediyle aynı ortamda büyüyen bir bebeğin sağlıksız olacağını söylediler ve ağızlarının payını aldılar. Kimileri de oğlumun çok şanslı olduğunu, harika bir insan olarak yetişeceğini söylediler. Henüz 3 yaşında ama onunla gurur duyacağım bir çok şey öğrendi Kabak’tan.


 İlk öğrendiği şey sorumluluk duygusu oldu. Başka bir canlının sorumluluğunu almak ne demek onu öğrendi. Fakat bunu bir köpekten , kuştan, balıktan veya herhangi bir canlıdan da öğrenebilirdi.

Diğer hayvanlardan öğrenemeyeceği, kedilere has şeyler var. En önemlisi de “tercih etme hakkı”. O istediği zaman ona dokunup, onu öpebiliriz. Sevmediği, hoşlanmadığı kimse onun alanına giremez. Birinin saygı ve sevgisini kazanmak için önce hak etmek gerekir.

İkinci olarak “paylaşım” nedir onu öğrendi. Kabak’ın sürekli üzerine uyuduğu bir koltuk var. Kabak ne zaman oraya yatsa, koltuk kıymete biniyordu. Kayrahan onu zorla kaldırıyor, kendi oturuyordu. Kediler vazgeçmez bilirisiniz. Ortamı tahmin edin, kavga kıyamet. Ve sonunda Kayrahan anladı ki, paylaşmak zorunda.
Öğrendiği bir diğer şey de “hoşgörü” oldu. Kayrahan ne zaman boyama yapmaya kalksa, sürekli kalemi ısırmaya, yakalamaya çalışan bir kedi ile karşılaştı. Ama her seferinde bunu hoşgörü ile karşılayıp “galiba benimle oyun oynamak istiyor” deyip sabretti.

Dediğim gibi bir çok şey öğrendi, bazen yalnız kalmanın iyi olduğu gibi, güneşi gördüğü zaman gözlerini kapatıp sıcaklığı hissetmek gibi, herkesin yaptığın şeyin bazen doğru olmadığını ve kendi doğruları olması gerektiği gibi… hepsi bir yana onunla en çok gurur duymamı sağlayacak şey ise “merhamet duygusu” oldu. Bir restoranda garsona artan yemekleri çöpe attırmayıp “abi onları poşete koyar mısın, kedilere vereceğim” demesi, hayvanat bahçesine giden arkadaşı tecrübelerini ona anlatırken “anne beni de götür, kafeslerin kapılarını açarız” demesi…

Oğlumla gurur duyuyorum. Ve şunu çok iyi biliyorum “Bu kirli dünyayı, merhametli çocuklar temizleyecek!”

23 Kasım 2015 Pazartesi

Kendine Müslüman




Bu yazımda yine beni bulan bir antikediciden bahsedeceğim. Kahramanımız altmışlı yaslarında, namazında niyazında, dışarıdan bakıldığında gerçekten tonton görünen bir amca. Kendisiyle Kadıköy Balık Pazarı'nda rastlaştık. Ben alışveriş yapıyordum ki bir ses duydum, kedi miyavlamasi değil, daha çok kedi çığlığı ... Siz anladınız nasıl bir ses olduğunu. Arkamı dönmemle hızla kaçan kediyi gördüm. Bizim amca kediyi tekmelemiş.  Tekmelediğini konuşmalarından anladım. "Camide bile huzur yok. Kim alıyor bu mahlukatları içeriye. Allah'ın evinde ne isleri var,Süleyman çıkar şu kedileri!" 





Evet anlaşıldığı üzere adam camiden çıkıyor o sırada. Namazını kılmış, duasını etmiş, Allah'ım beni cennetine kabul et demiş buyuk ihtimalle. Kediciklerin de tek derdi, kapının önüne bırakılmış tavuk, döner vs yemek. Belli ki oraya da hayvanlar yesin diye bırakılmış. Kadıköy halkı bu konuda çok duyarlıdır. Bence en şanslı sokak hayvanları Kadıköy'de yaşayanlar. Neyse konumuza donelim. Kediyi gören ve adamın söylenmelerini duyan ben bir hışım soluğu adamın yanında aldım. Belki en son söylenecek şeyi en basta söyledim ama konu kediler olunca asabıma pek hakim olamıyorum. Benim konuya girişim söyle oldu: " amca sen bana bir tekme atsana, at diyorum sana, ne oldu, kendinden zayıfa mı yetiyor gücün? Eğer isler öyle yürüyorsa ben sana söyle güzel bir tekme atayım, üstüne de " ne ışı var bu adamın sokakta, yaşlı başlı gitsin evinde otursun, yemek falan da vermeyin buna" diyeyim. Amcanın gözleri fal tası gibi açıldı, besmele çekti, git işine dedi bana. Bu arada esnaf benim bağırtımdan olacak yanımızda bitiverdi. Sakın olun, yaşlı iste gibi laflardan sonra amca yoluna ben yoluma. Belki de gerçekten ayıp ettim amcaya bağırmakla ama günah o hayvanlara da. Birilerinin bunu anlatması gerek bu dini boş, kendine Müslümanlara...

7 Eylül 2015 Pazartesi

Kedi yoksa, depresyon vardır



Geçenlerde bir arkadaşım evinde toplandık. Gruptaki çoğu insanın da kedisi var ama ev sahibemizin yok. Kendisi de bir mutsuz, bir depresyon hali… Zaten orda olma amacımız ona moral vermek. Yemek yerken içimizden biri “bir eksiklik var” dedi, sonra bir diğeri “evet ya” başka biri “bana da bir şey eksik gibi geliyor” dedi. Ve beklenen ses eşimden geldi “kedi yok kedi!!!! “

Hepimiz alışmışız gelip yemekleri koklayan, masanın altında bacaklara sürtünen bir kediye. Kedi yok hareket yok, en önemlisi de kedi yok ses yok. Biz bu teorileri öne sürerken, ev sahibemiz “kedisiz de yaşanır, abartmayın” dedi. Bu kadar kedicinin içinde denilecek laf mı şimdi bu?
Kedi olmayan ev mi olur? Olursa ne olur?

Kedi yoksa, hele bir de yazsa sinek olur, sinek olursa kaşıntı olur, kaşıntı olursa uykusuz geceler olur, uykusuz geceler olursa işte verimli olamazsın, sonra da kovulursun, aman gelsin  depresyon…
Kedi yoksa, koltukları tırmalayan da yoktur, koltuklar tırmalanmazsa kolay kolay eskimez, eskimeden de değiştiremezsin, değiştirmezsen de için sıkılır, bunalırsın, aman gelsin depresyon…
Kedi yoksa, sabahları miyavlayarak seni uyandırmaya çalışan, o olmazsa  ayaklarınla oynayan olmaz, uyanmazsın, uyanmazsan geç kalkarsın, geç kalkarsan böyle bir rehavet bir tembellik olur üzerinde, o tembellikle hiçbir iş yapamazsın, bugünün işi hep yarına kalır, aman gelsin depresyon…
Kedi yoksa, sen eve geldiğinde yere yatıp onu sev diye mırlamalı bir karşılama olmaz, evde seni böyle dört gözle bekleyen yoksa eve gelmek istemezsin, gelsen de “eee ne yapacağım ben şimdi dersin” bir bakmışsın yalnızsın, depresyonun da dibindesin…




Evet böyle işte, bunlar gibi bir çok örneği ortaya attıktan sonra, ev sahibemizi, sokaktan veya barınaklardan bir kediyi evlat edinmesi konusunda ikna ettik. Ve bir kedinin daha yuvası oldu J ne mutlu bize J

19 Ağustos 2015 Çarşamba

Hayvanlardan değil, insanlardan kork!

Bildiğiniz gibi artık ben bir anneyim. Şimdiden hayvan sever olduğunu belli eden bir oğlum var, hele ki kedilere karşı.
Sokakta gördüğü her kediye dokunmak istiyor ama kediler buna pek meraklı değil :) peki evde işler ne alemde?

Kızımın, yani kedimin, misyonu büyük ne de olsa o artık abla oldu. Kayrahan henüz yürüyemez ve konuşamazken, bence Kabak onun insan olduğunu farkında değildi. Onu da dört ayaklılar aleminden sanıyordu. Bu da bizim işimize yaramış oğlumuz kedimiz sayesinde erkenden emeklemeyi öğrenmişti. Kabak nereye giderse bizim ufaklıkta onun peşinden. Taklit ettiğini düşünüyorum. Bir de uyku olayını taklit etseydi hiç fena olmazdı:) Bu taklitler bizi korkutmadı değil. Ya tuvaletini kuma yapmaya kalkarsa gibi şeyler düşünüyorduk ama çok şükür bu tarz olaylar yaşamadık.

İnanın, Kayrahan’ı büyütürken beni en çok zorlayan şey dış kapının dış mandalları oldu. İnsanların hala yok tüyünü yutarsa, aman tırmalarsa, ya ısırırsa gibi sorularını duydukça sinir krizi geçiyorum. Aylardır anlatıyorum ama kimileri anlamamakta ısrar ediyor. Bazen sert çıkışlarım olabiliyor. En sertinden de yeni komşumuz  "hayvan sevmeyen teyze" nasiplendi. Efendim neymiş, o küçükken yaşadıkları köyde yeni doğan bir bebeğe kediler saldırmışmışmış.

Burada dikkat edilmesi nokta şu: kedi değil kediler. Bizim yalnızlığı seven, bir gruba bağlı yaşamayan asil kanlı dört ayaklı dostlarımız onların köyünde evrim geçirmiş olmalılar ki birlik olup, grupça saldırıya geçmişler. Ben böyle bir olayın yaşanma ihtimalinin düşüklüğünden hayvan sevmeyen teyzeye bahsetmedim sadece "hayvanlardan değil de, ben en çok insanların saldırılarından korkuyorum, oğlumun beynine sokulmaya çalışılacak

olan cahilce ve hiçbir dayanağı olmayan uydurma hikayeler beni ürkütüyor" dedim. Ne demek istediğimi anlamış olacak ki o günden beri bize pek yanaşmıyor.

14 Ağustos 2015 Cuma

İyi günlerde delirmek dileğiyle....

Bu  yazıda anlatacaklarımı okurken eminim bir çoğunuz “aynısı benim de başıma geldi” diyeceksiniz.
Ben de sizler gibi, hem oturduğum mahalledeki kedilerle hem de işyerimin bulunduğu bölgedeki kedilerle yakından ilgiliyim. Bu ilgimin kimseye bir zararı yok. Yemeklerini , sularını veririm, kapları da kuytu köşelere koyarım ki, kimse laf edemesin. Sessiz sakin oynaşırız azcık, olay bundan ibaret.
Nedendir bilmem, bundan rahatsız olan insanlar var. “o kabı oraya koyma” , “topladı yine pire torbalarını başımıza” bunlar alışık olduğum laflar. İçlerinde en dayanamadığım ise bir kediye yuva ararken işittiklerim; “aman sanane, ne uğraşıyorsun, başka işin yok mu?”
Ama en son duyduklarım karşısında ne diyeceğimi bilemedim. Hani, tahmin ediyordum arkamdan denilenleri de, yüzüme söylenince bir garip oldum. Evet, tahmin ettiğiniz gibi yüzüme yüzüme “deli” dediler.
Ben küçükken mahallemizde bir teyze vardı. Bahçesinde bir sürü kediye bakardı. Ona da herkes deli derdi. Bense onu kedilerin koruyucusu bir süper kahraman olarak görürdüm. Bir an gözümün önüne o günler geldi. Belki beni de süper kahraman olarak görenler vardır dedim J


Şaka bir yana, sonra durdum düşündüm, deli olmakla gurur duydum. Eğer deli olmak, çevreye karşı duyarsız kalmamaksa, muhtaç olanlara yardım etmekse, bu dünyanın sadece bizlere ait olmadığını bilmekse, ben deli olmaya razıyım. Herkesin delirmesi dileğiyle… >^.^<