Tintin,
tahminimce 1,5 – 2 yaşlarında dünya tatlısı bir kedi. Onunla geçen kış,
sitemizin bahçesinde tanıştık. Çok zayıf ve yorgun görünüyordu. Boynunun
altında ve sırtının birkaç yerindeki yaralar göze çarpıyordu. Çok şanslıyım ki
1 sene önce taşındığım bu sitede veteriner bir çift oturuyor. Hemen onlara
durumu haber verdim, sağ olsunlar ilgilendiler. Yarılarına bakım yapılıp, karnı
doyurulduktan sonra keyfi yerine geldi. Bana alıştı. Artık her işten dönüşümde
beni kapıda karşılar olmuştu. Oğlumla beraber yemeğini veriyor, biraz
oynuyorduk. Bu bizim rutinimiz olmuştu.
Baharla
birlikte sitenin çocukları bahçede daha çok vakit geçirmeye başladırlar. Ve
sizlerin de tahmin edebileceği gibi annelerin çocuklarına ikazları başladı.
“aman kızım elleme, oğlum uzak dur, evladım ısırır bak”
Yılmadan
usanmadan anlattım, “n’olur çocukları hayvanlardan soğutmayın, zarar vermez,
çocuklarınız mikrop kapmaz, ısırmaz…..”
Bir süre
sonra herkes alıştı Tintin’e
Artık işten
döndüğümde karnı tok oluyordu, bir köşede oyun oynamaktan yorulmuş, uyuyor
buluyordum kendisini. Komşularım da onunla ilgileniyor, çocuklar başını
okşuyordu.
İsmini de
çocuklar koydu. Sebebi tintintin yürümesiymiş. Artık ne demekse :)
Tintin
hiçbir hayvanı evlat edinmemiş ve etme ihtimali olmayan bir çok ailenin çocuğuna
hayvan sevgisini öğretti. Evlerine olmasa bile, bir canlının sorumluluğunu
aldılar, onu beslediler, sevdiler. Dünyanın sadece bize ait olmadığını anlayıp
empati yapmayı öğrendiler.
Hatta birisi
bana “Nurşah abla, ben büyüyünce kedi doktoru olacağım, bütün kedileri
iyileştirip, onlara bir sürü oyuncak alacağım” dedi.
Ne demişler
bir çocuk değişir, dünya değişir.